Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu’na (2004) göre şiddet; kasıtlı bir şekilde baskı veya güç kullanarak, tehdit ederek veya etmeden, kişinin kendisine veya başka bir kişiye karşı yaptığı veya bir gruba ve topluma karşı yapılan yaralanma, ölüm veya psikolojik zarar ile sonuçlanan davranışların tümüdür.
Toplumun en küçük birimini oluşturan bir ikili ilişki içinde, eşlerden birinin diğerine zarar verecek davranışlarda bulunmasıdır.
Aile içinde şiddet kullanılarak problemlerin çözüldüğüne tanık olan çocuk; anne babasını modelleyerek zorbaca davranışlar sergileyen, her problem ve çatışmanın üstüne bu repertuarla giden bir ergen ve de yetişkine dönüşecektir.
Sadece maruz kalmak değil buna tanık olmanın da çocuk üzerinde ki davranışsal, bilişsel, duygusal ve sosyal etkileri olabildiğini yapılan sayısız araştırma ve gözlemden dolayı biliyoruz.
Bu sessiz ve çoğu zaman da görünmez mağdurlar olan çocuklarımız görünür olabilmek için yine bazı şiddet eylemlerinin faili olarak da sonrasında karşımıza çıkabilmektedirler
Akranını koridorda sıkıştıran çocuk, küçük sınıfları servislerinde sıkıştırıp tartaklayan ergen, basketbol maçında makyaj aynasını rakip takım oyuncusuna fırlatan taraftar, meclis salonunda diğer parti milletvekilinin üzerine küfrederek yürüyen vatanperver, çocuğu istediği notu alamadı diye okula aç gönderen anne, kendi iktidarını perçinlemek için personeline bile bile yetersizlik duygusu aşılayan yönetici, farklı statülerde ve farklı cinsiyetlerde karşımıza çıkabilmektedirler.yen vatanperver,
-Aileden uzaklaşma,
- Gergin olma,
- Bağımlı kişilik,
- Değersizlik duyguları geliştirme,
- Uyumsuzluk,
- Saldırgan Davranışlarda bulunma,
- İnsan ilişkilerinde kuşkuculuk,
- Güvensizlik,
- Anksiyete,
- Depresyon,
- Yalan söyleme,
- Çalma,
- Alkolizm,
- Alt ıslatma,
- Dışkı kaçırma,
- Kız kaçırma,
Evet sakın bu sonuncusunun konuyu sulandırdığını düşünmeyin. Bu son söylediğimizin arka sahnesinde de sadece töre, gelenekler ve saplantılı bir aşk hikayesi olmayabilir çoğu zaman:
“Evet 19 yaşında evlendim. Çünkü çok seviyordum onu. Şimdi düşünüyorum da, evde huzur olsaydı eğer bu kadar erken evlenmeyebilirdim.”
“Babasının derdi benimleydi, oğlumuza bir fiske bile vurmamıştır bugüne kadar!” denerek çocuklarımızın maruz kaldığı duygusal travmada ki sorumluluklarımızı yadsıyamayız. Bir evde ebeveyne karşı yapılan şiddet davranışı, aslında çocuğa uygulanan şiddet olarak düşünülmelidir.
Çocuklar şiddete tanık olduklarında şiddetin bir problem çözme yöntemi olduğunu ve şiddetin diğer insanları kontrol etmenin bir yolu olduğunu öğrenmeye başlarlar.
Bir de kişisel aile öykülerinde şiddet yaşantıları olan çocukların mutsuzluğunu ve kurdukları insan ilişkilerinde ki güçlükleri konuşmak çok önemli diye düşünüyorum. Şiddetin kendisinin de değil sadece şiddet tehdidinin olduğu bir ortamda anne ya da baba kendini güvende hissetmezken nasıl olur da çocuk ya da çocuklarına temel güven duygusunu aşılayabilirler. Şiddete maruz kalan anne ya da baba maruz kaldığı şiddet ve aşağılamanın nedenlerine vakıf olmakta yetersiz kalabilirken nasıl olur da çocuk ya da çocuklar yaşanan bu yıpratıcı çatışmanın ve zorbalığın nedenlerinin ne olabileceğini anlamlandırmakta netice alabilsinler. Fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimi devam eden bir canlının henüz toy olan zihnine ve yüreğine bu kanırtıcı soru işaretlerini bırakmak;anlamsızlık ve boşluk vadeden bu aile ortamı bütün karmaşık ve patolojik kimlik gelişimine gebe bırakacaktır.
Kendi değerini hep başkasının gözünde, dilinde, söyleminde tartan; kendine veremediği şeyleri hep başkasından dileyen, bekleyen kişi için narsisizmi olağanın çok üstünde, çok şişkin diyebiliriz. Narsisizmi bu yoğunlukta olan birinin eksiklik ve yoksunluk krizine girmemesi düşünülemez. Her insan ilişkisinde özellikle karı-koca ilişkisinde bu eksikliğe işaret edebilecek ya da bu eksikliği hissettirebilecek her durumda agresyon, saldırganlık ve zorbaca davranışlar görülecektir. Narsisistik defolarını tamir için karşı tarafı yıpratmaya ve sindirmeye çalışan eş bu duruma tanıklık eden çocuk ya da çocuklarını fark edemeyecek ya da önceliğini narsisistik tamirine, iktidarının hastalıklı inşasına verecektir.
Her çocuğun iyi ya da kötü bir anne babaya ihtiyacı vardır. Ve biz yetişkinler biliriz ki; “pür iyi bir anne/baba” ya da “pür kötü bir anne/baba yoktur”. Bu yüzden iyi yanları ile de kötü yanları ile de her çocuğun özdeşim kurabileceği bir anne/baba’ya ihtiyacı vardır. Maruz kalınan şiddet ya da aşağılama/zorbalık nedeniyle tamamen reddedilecek bir anne ya da baba yaratmak (çocuğa yapılan aktarımla) çocuğumuzu eksik bir mirasla yolculuğa çıkarmak demektir.
Bir baba düşünün; eşine yönelik sistematik olmasa da uyguladığı şiddetin kendi bedeninde ki karşılığı “el”. Bu babanın şiddetinin somut anlamda ki çıkış noktasını temsil eden bu el aynı zamanda yaratıcı sayılabilecek becerilerin de yaratıcısı (elektik işlerinden anlama, tesisat ve tamirat işlerinde kendine yetebilme); yine bu el sosyal, arkadaş ortamlarında ilgi odağı haline gelmesine katkı sağlayan eğlenceli oyunların da enstrümanı. Bu babanın bir oğlu olduğunu düşünün. Hem kendisi için hem kardeşi ve en başta annesi için şiddetin temsili olan bu elin diğer olumlu anlamda temsil edebileceği beceriler ile özdeşim ve taklidi şiddetin de kaynağı olmasından dolayı tümden reddetmiş olsun.
Çocuğun ya da çocukların ödeyeceği bedel bununla da sınırlı kalmaz bu tabloda. Çekip gidemeyen anneye çaresizliği ve güçsüzlüğünden dolayı öfke ya da babaya karşı anne ile koalisyona girme. Bu koalisyon halinden dolayı annenin tüm öfkesini kuşanma ve de belki de tamamen annenin dünya görüşünü, yaşam görüşünü sorgusuz sualsiz benimseme ve içselleştirme.
Her çocuğun iyi ya da kötü bir anne/babaya ihtiyacı vardır:
“ Gece babamın ağlama sesine uyandım. Divanın bir köşesine yığılmış ağlıyordu. Annem ise kendinden akan şeyin başındaydı. Sanki daha farkında değildi yerde ufak bi göl halini almakta olan birikintinin çıkış noktasının kendi bedeni olduğunun. Akan kanda akan gözyaşı da belki bugün onlar için o kadar ıslak ve sıcak değil. Ama ben hala rüyalarımdan kor gibi bir yürek ve iç sızısı ve yanaklarımda ki ıslaklıkla uyanıyorum heyhat…
Uğur OZULU
Uzm.Psikolojik Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi
Bu makale Çocuğum ve Ben Dergisi Mart/2012 97 sayısında yayınlanmıştır.